Oppenheimer sadece bir film değil, Nolan’ın bir sanatçı olarak hayat misyonu!

Cemil Şinasi Türün
4 min readJul 23, 2023

--

Filmden bir kare

Bu yazıda 21 Temmuz 2023 tarihinde tüm dünya sinemalarında gösterime giren Oppenheimer isimli filmin kendimce yorumlamasını yaptım.

Nolan’ın eski filmlerini beğenip, onlar gibi aksiyonlu, heyecanlı bir yapım bekleyerek salonları dolduranlar hüsrana uğradı, filmin yarısında çıkanlar oldu. Bu defa Nolan, sinemasını ve zanaatini (kendisini sanatçı olarak değil bir sinema zanaatkarı olarak tanımlar) siyasi bir söylemin hizmetine sunmuş. Hatta bence bu Nolan’ın sanatçı olarak ilk filmi, çünkü çok net bir şekilde, adeta manifesto niteliğinde bir söylemle sona eriyor film.

Son bir iki yıldır değişen dünya konjonktüründe beliren uçları daha havadayken yakalayarak mı yazdı, yoksa ona yatırım yapmak isteyen bir grup (ya da gruplar) Nolan’a gelip bu manifestoyu dikte mi etti? Ben, kendisine olan saygımdan dolayı onun bu manifestoyu kendi misyonu olarak içinden çıkardığına, senaryoyu yazıp bu fikre yatırım yapacak doğru kişilere ve aklındaki değerli oyunculara okuttuğuna inanıyorum. (Not: Yatırımcılar arasında Çinli Tencent Holdings’in Hollywood filmlerine yatırım yapan kolu da var.)

Film olarak yoğun ve izlemesi kolay olmayan bir eser Oppenheimer. Senaryosu Nolan’a ait ve tüm detaylar ve olayların (hatta sahnelerin) bir çoğu Pulitzer ödüllü “American Prometheus” adlı çok detaylı biyografi kitabından alınma ya da esinlenme. Ancak film bir Oppenheimer biyografisi değil. Çok önemli iki sahnede Nolan tamamen kendi yaratıcı hayalini kullanmış. Şimdi maddeler halinde notlarımı paylaşıyorum, sonunda da neden bunun bir filmden çok bir manifesto olduğunu düşündüğümü yazacağım.

1) Filmde siyah-beyaz olan bölümler geçmiş zaman, renkliler gelecek zaman değil! Renkli sahneler Oppenheimer’ın, siyah-beyaz olanlar ise Amerika’daki askeri-endüstriyel kompleksin ilk politik adamlarından olan Strauss’un bakış açısını temsil ediyor. Hatta bir iki sahnede kamera iki adamın yanından aynı anı farklı renklerde görüntülemiş.

2) Nolan’ın hayranı olduğunu gizlemediği Kubrick’e bu filminde de göndermesi var. Daha önce Interstellar’da Kubrick’in 2001 başeserine göndermeler yapmıştı. (Kara taş formundaki süper akıllı ve becerikli robotlar ilk aklıma gelen.) Buradaki gönderme Kubrick’in “Dr. Strangelove” filmine: O filmde Peter Sellers’in oynadığı karakter gerçek hayattan alınmaydı ve hidrojen bombasının babası Edward Teller’dan esinlenmişti. Burada da hem Teller (Benny Safdie) hem de onun iş birliği yaptığı Lewis Strauss (Robert Downey Jr.) “kötü” adamlar ve olayları ikincisinin gözünden siyah-beyaz izliyoruz, aynı Strangelove filminde olduğu gibi.

3) Filmin arka planda çalan müziği, yani skoru da müthiş. Sadece skora konsantre olup konuşmaları duymasanız bile filmden zevk alabilirsiniz. Bilmediğiniz bir dilde opera izlemeye benzetebilirim. Skoru yazan: Oskar’lı Ludwig Göransson, (Mandalorian, Tenet, Venom…)

4) Oppenheimer’a sevgilisi Jean Tatlock (Florence Pugh) tam cinsel ilişki sırasında Bhavad Gita’dan, hem de Sanskritçe aslından “Şimdi ölüm oldum, dünyaların yok edicisi” cümlesini okutuyor. Bu sahne kitapta yok, zaten olamazdı da zira Oppenheimer’ın Bhavad Gita’yı okuması ve bu cümleyi idraki çok daha evvel, daha fizikçi olmaya bile karar vermeden önce, Harvard’daki öğrencilik yıllarında aldığı seçmeli sanskritçe dersinde oluyor. Hatta bu eseri orijinalinden okumak için özellikle bu dersi aldığını söylediğine göre demek ki Oppie’nin kendi hayat misyonunun, “dünyaları yok edecek silahı inşa edecek kişi” olduğunu idrak etmesi, Tatlock’la tanışmasından 10–12 yıl önce olmuş bitmiş. Fizikçi olup Avrupa’ya gitmesi de daha 20'li yaşların başında iken kavradığı misyonu gereği olsa gerek. Nolan’ın bu misyonunu Oppenheimer’a söyletmeyi sevgilisine yaptırması tamamen kendi dünya görüşü ve yorumu, bence yanlış olmuş. Cillian Murphy’nin filmde sevgilisi ve karısı dahil hiç bir kadın ile kamera önünde öpüşmemesi ve Tatlock karakterinin lüzumundan fazla bir şekilde çıplak gösterilmiş olması dikkatimi çekti. Filmin R kategorisinde yayınlanmasına sebep olan bu seçimin yönetmen için önemli bir sebebi olsa gerek.

5) Kitapta olmayan başka bir sahne de Oppie ile Einstein’ın göl kenarındaki konuşması… Bu hayali konuşma Nolan’ın kendi misyonu gereği var. Orada Einstein Oppenheimer’a, Amerikan militer-siyasi-endüstriyel kompleksin durmayacak bir yarışı başlatmasına kendilerinin neden olduğunu, “asıl durdurulamayarak ileride dünyayı yakacak zincirleme reaksiyonun” bu olduğunu söylüyor.

Bu filmin siyasi bir manifesto olarak, genç nesillere, şu anda çok güncel ve gerçek olan nükleer savaş tehdidinin, yaratıcı bilim adamları tarafından değil, Amerikan askeri-endüstriyel-sanayi makinesi tarafından suni bir şekilde hayatta tutulduğunu, bu gidişle dünyayı yakacak (zincirleme) nükleer reaksiyona ve yokoluş tehlikesine dikkat çekmek amacıyla çektiğini düşünüyorum.

Ek olarak filmin bir misyon sonucu yapılmış olduğunu düşünüyorum, çünkü zurnanın zırt dediği noktada, Oppenheimer’ın “bizim için acılı olsa da bu olayların kayıtlara geçmesi iyi oluyor, bu sayede bir gün benim bakış açımı ilerideki nesiller birinci elden öğrenecektir” diye adeta bir peygamber gibi bu filmin yerine getirdiği misyona işaret ediyor. Bu sözleri gerçekten söylemiş Oppenheimer, resmi belgelerde kayıtlı ve Nolan bunu duyurmayı kendine görev (misyon) olarak almış.

Geçmişte ABD’nin dünya lideri olmasına çok katkıda bulunan ve bilim adamlarının organize çalışması sonucu edinilen, ayrıca bu filmde de çok iyi dökümante edilen yeteneğin ana yatırımcısı da Rockefeller idi. Sonradan DARPA ve Silikon Vadisinin de yatırımcısı oldu bu aile.

Bu ilişkinin bazı detaylarını YZ Bard’dan dinleyelim:
Oppenheimer ve Rockefeller ailesinin ilişkisinin bazı önemli noktaları:
* Oppenheimer, 1930'larda Rockefeller Foundation’dan burs aldı.
Bu burs, Oppenheimer’ın kuantum mekaniği alanındaki çalışmalarını finanse etti ve onu dünyanın en önde gelen fizikçilerinden biri haline getirdi.
* Oppenheimer, daha sonra Manhattan Projesi’nin lideri oldu ve atom bombasının geliştirilmesinde kilit bir rol oynadı.
* Projenin başarısı, Rockefeller ailesini övgüye değer bir konuma getirdi ve Oppenheimer’ın itibarını artırdı.
* Ancak, atom bombasının kullanılması, Oppenheimer’ın pişmanlığına neden oldu ve daha sonra nükleer silahların kullanımına karşı aktif bir kampanya yürüttü.
Oppenheimer ve Rockefeller ailesinin ilişkisi, bilim ve siyasetin 20. yüzyıldaki en önemli olaylarından biri olan atom bombasının geliştirilmesinde kilit bir rol oynamıştır. Bu ilişki, karmaşık ve tartışmalı bir ilişkidir, ancak bu ilişki, bilim ve siyasetin kesişiminin karmaşıklığını ve nükleer silahların geliştirilmesinin insanlığa olan etkisini anlamamıza yardımcı olur.

Son not: Emekli olduktan sonra anılarını yazmış olan KGB generali Pavel Sudoplatov’a göre atom bombasının sırları, Amerika’ya gizlice yerleştirilmiş bir “illegal” yani bir “uyuyan ajan” olan Kitty Oppenheimer tarafından Rusya’ya aktarılmış. Bunun detaylarını Sudoplatov’un anılarını okuyup, öğrenince ne kadar geçerli bir iddia olduğunu daha sonra yine tam buraya ekleyeceğim.

--

--